LOADING

Type to search

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VE BİTMEYEN SİYASÎ KRİZİMİZ

GB Geo-Blog

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VE BİTMEYEN SİYASÎ KRİZİMİZ

Türkiye 2006 yılı sonundan bu yana bitmeyen, bitmemekle kalmayıp gittikçe derinleşen bir siyasi krizi yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları ile başlayan, e-muhtıra ile belirginleşen, Anayasa Mahkemesi’nin “367” kararı ile zirveye çıkan kriz 2007 seçimleri neticesinde ve AKP’nin hemen seçim ertesinde attığı birkaç uzlaşmacı adım sayesinde yatışır gibi olmuştu. Ancak bu umut verici ortam Başbakan Erdoğan’ın, bugünden çok daha uygun bir ortamda yeni bir anayasa yapma fırsatını kaçırma pahasına, üniversitelerde türbanı serbest bırakan düzenlemesi yüzünden ortadan kalktı. AKP’ye karşı açılan kapatma davası, 2008 yerel seçimleri, Ergenekon Davası ve Kürt açılımı gibi birbirini takip eden ve toplumu kutuplaştırıcı meseleler Türkiye’yi nefes alınmaz bir hale getirdi. İlerde bugünleri anlatacak tarihçiler yakın arkadaşların bile siyaset konuşmaktan kaçındığı bir dönem olduğunu yazacaklar.

AKP’nin yaklaşan genel seçimler öncesinde gündemi belirlemek ve biraz da meşgul etmek amacı ile hazırladığı anayasa değişikliği paketi siyasî krizi biraz daha derinleştiren bir adım oldu. Aslında, yapılması planlanan değişikliklerin çok büyük bir kısmı, değişiklik teklifini getiren AKP değil de başka bir parti olsa bu genişlikte bir tepkiyle karşılaşmayacaktı. Bugün pakete karşı çıkan CHP’li siyasetçilerin herhalde tamamı 1982 yılında bu anayasa oylanırken “Hayır” oyu vermişlerdi. (Komiktir ki, bugün AKP saflarında siyaset yapan ve 1982 yılında referandumda oy verme hakkı bulunan siyasetçilerin herhalde tamamının oyu da “Evet”ti.) Bu basit örneğin de gösterdiği gibi, tepkiler paketin içeriğinden çok paketi teklif eden AKP’nin niyetinden duyulan kuşkulardan kaynaklanmaktadır.

AKP sekiz yıldır tek başına iktidarda bulunan bir partidir. İktidarının ilk üç yılında (2002-2005) yaptıklarıyla olumlu bir ivme yakalamış ve bir merkez partisi olma fırsatını elde etmişken, son beş yıldır ilk günlerin pozitif atmosferi kaybolmuştur. Avrupa Birliği perspektifi içinde ilerlerken AKP’ye verilen destek yerini bir kere daha şüpheye bırakmıştır. Türk toplumunun yaklaşık 35-40%’lık kesimi AKP siyasetini meşru görmemektedir. Bir merkez partisi olmak isteyen AKP için en önemli açmaz, bu büyüklükte bir halk kitlesinin hakkında bu kadar keskin duygular beslediği bir partinin merkez partisi olamayacağı gerçeğidir. Türkiye’nin son üç yılına damgasını vuran siyasî kriz aslında bir meşruiyet krizidir. Bu krizden çıkışın anahtarı gene AKP’nin elindedir. Yürütme sorumluluğunu taşıyan AKP hükümeti, eğer krizi devrim yaparak çözmek niyetinde değilse, siyasî olarak tam karşısında yer alan bu 35-40%’lık kesimi meşruiyetine inandırmak, asgarî müşterekleri tespit ve bunlar üzerine bir mutabakat inşa etmek zorundadır. Bu mutabakat oluşmadan, Türkiye’de demokratikleşme gibi bir ideal bile kördöğüşünde yumruk olmaktan ileri gitmeyecek ve küçük siyasî hesaplar içinde değerini yitirecektir.

The opinions expressed in this blog are personal and do not necessarily reflect the views of Global Brief or the Glendon School of Public and International Affairs.

Bu blogda dile getirilen görüşler kişiseldir ve Global Brief yahut Glendon School of Public and International Affairs’in görüşlerini yansıtmamaktadır.

Categories:

Leave a Comment

Next Up